Öne Çıkan Yayın
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
JENGA OYNAYABİLMEK
Reform, inkılap, devrim,
ıslahat... Çok yerde görebileceğimiz bu kavramlar ciddi olarak düşünülmeli ve
her boyutta anlaşılmalıdır.
İnsanlıkla başlayan reformcu hareket, her
zaman dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda etkili olmuştur. Mesela tüm peygamberlerin (125 bin olduğuna dair rivayet vardır) gönderildiği toplumu ıslah etmesi / etmeye çalışması bu bağlamda gözden
kaçırılmaması gereken bir husustur.
Reform üzerine düşündüğümüzde;
reformcular, çoğu zaman kendine göre, ya kendisinde ya toplumunda ya dini
uygulanışta veya dinde (bkz. Martin Luther), yönetimde, devlette, siyasette, felsefede, düşüncede tabular/putlar
bulmuş, reformcu bir anlayışla düşüncelere ve fiillere yaklaşmış ve kendince
dünyasını hem yıkıp hem tekrar kurabilmiştir.
Bu sorgulayıcılık ve reformcu
yaklaşım hem kişiyi, toplumu, düzeni vs. sürekli değiştirip güçlü ve zeminli hale getirirken hem de dünyanın ve çevrenin değişken koşullarına dirençli yapar. Bunun
aksi ise gelenekçilik olarak nitelendirilebilir. Buna Latince “statüko”
denmiştir. Statükocular, her zaman mevcut yapıyı korumaya
meyillidir. Bu gelenekçilerin kafalarında bazı şeyleri aşamamış olduğu da
ortadadır. Batıda -özellikle Ortaçağ Avrupası'nda- Katolik burjuvalar ve ruhbanlar ya da natüralist
bilimciler bunun en çarpıcı örneklerindendir diyebiliriz.
Bu anlamda İslam'da asla
statükoculuk görülmez. İslamda “statüko”ya karşı “statüs quo ante” (statükoant)
vardır. İslam'da da müslümanlar eskinin bid’atlarını değiştirir. Tüm eski
yanlışlardan döner. müslümanlar bin yıllık ataları yanlış yapmışsa dahi
kabullenip kendilerini değiştirebilirler. Bu açıdan samimi müslümanlar,
yanlışlarını bırakır ve tek emel olan rızayı ilahiyi esas alarak tüm putlarını
yıkar. İslam'da bunun en güzel ve çarpıcı örneğinin asrı saadet olduğu
şüphesizdir. Nitekim müslüman olanlar bir anda değişmiş, eski bid’atlarından
ve atalarının yanlışlarından dönebilmişlerdir.
Elbetteki müslümanların örnek alacağı yaşayışın asrı
saadet olması, her zaman ona uymaya çalışması, müslümanları gelenekçi yapmaz.
Çünkü “asrı saadete özenme ve onu isteme ruhsal bir atılımı gerektirir.”*
Başka bir açıdan bakarsak Batı'nın Orta Çağ'dan itibaren -sorgulayıcılık bakımından- yükselmesinin ana sebebi de bu
reformculuktur. Batılılar uzun, kirli ve
bağnaz geçmişlerinden ders almışlar ve bugün; sistemler, düşünceler,
toplumlar, insanlar üzerinde daha kapsamlı düşünebilmişlerdir.
Güncel bir örnek olarak bugün
Batı, “bilimin yöntemini” -bilimin
üzerindeki materyalist ve natüralist etkileri ve sınırlamaları- dahi
sorgulayabilmektedir. Halbuki Türkiyede “bilimsel” denince akan sular durur.
Bilimsellik sorgulanmaz. Bugün Batı, daha doğrusu Batı vatandaşı, rejimini
ve devletinin temellerini, ilkelerini ve ideolojik etkisinin boyutlarını
istediği gibi sorgulayabilir.
Putları kırmak İslam'da eskiden
asıl anlamıyla kullanılmıştır. Ancak şu günlerde “put” mecazi olarak
düşüncelerin ve sistemlerin putudur. Bu putlar veya tabular ancak fikir
özgürlüğüyle kırılabilir. Fikir özgürlüğü kendini ve temelini
sorgulayabildiğinden statükoculukla mücadele açısından çok önemlidir.
(Elbetteki bu fikir özgürlüğünün kapsamları ve sınırlamaları vardır. bugün
fikir özgürlüğü, tanımsal açıdan yerlerde dolaşmaktayken bunu belirtmekte gerek
duydum.)
Şimdiyi düşündüğünde insan,
özellikle bir Müslüman kendisine dayatılmış / kendisinin kabul ettiği tüm
ideolojileri onların temelini, gayesini ve geçmişini anlamak araştırmak ve
gözlemlemek zorundadır. Çünkü kişi samimi Müslümansa fikriyatının İslam'la
alakasını ve ilişkisini sorgulaması zorunludur. Dahası bu fikriyatın topluma hukuksal ekonomik sosyolojik vs
konudaki etkilerinin de İslamiyet'le ilişkisini anlamalıdır. (hatırlatmalıyım ki İslam asla bir ideoloji değildir. Müslümanın zaten kabul ettiği şeyi
sorgulaması imanını gözden geçirmesi demek olacağından ve şeytanının bu
hatırlatmalarda her zaman vesvese ve şüphe
aracı olduğundan, dolayısıyla Müslümanın her zaman imanını sorgulama
evresi içinde olacağından, ideolojik tabu/put kırma döngüsünde bundan
bahsetmeyeceğim ve yer vermeyeceğim.)
Eğer kişi, toplum ya da sistem;
kabul ettiği -her ne kadar iyi, doğrucu ve anlaşılır gözükse, her ne
kadar 20 yıllık eğitim öğretiminde dikte edilmiş olsa bile, her ne kadar
milli bir ideoloji olsa bile- fikriyatını ve ideolojisini sorgulamasa
hem geleceğini tahrip eder hem de gelenekçiliğinin açtığı sorunlarla baş başa
kalır. Geleceğe ve çevreyle ilişki kuramaması, gerici ve kalıpçı, tekçi olması,
fikriyatının açtığı soruna saldırarak sorunu daha da büyütmesi, düşünsel olarak
(bakın ekonomik olarak demiyorum) asla gelişememesi bu sorunların
sonuçlarındandır. Bu sorgulamama, kalıpçı bir anlayışı meydana getireceği gibi
kalıplara uymayananları sömürme ve onlara karşı sayısız hak ihlaline neden
olabilir.
Ben bu sorgulayıcılık meselesini
“jenga oynayabilmek” olarak değerlendiriyorum. Jenga oynarken kişi, en alttaki
taşları çıkarıp zemini düzenler. Alttan taş alıp üste koyar. Bazen bu “jenga
oynayabilmek” gerekirse tüm yapıyı bozmaya kadar varabilir.
Insan ya da sistem, jenga
oynarken yaptığı gibi kurduğu düşünsel sistemi değiştirebiliyor, ekleyip
çıkarabiliyor, dahası taşların stratejisini ve varlıklarını anlayabiliyor,
hatta gerektiğinde tüm yapıyı sıfırlayarak reformize edebiliyorsa yani devrimci
ve reformcu bir tavır sergiliyebiliyorsa hem gelişmiş hem de uygar
olabilmiştir.
bugün kalıplaşmış sistemlerde, “jengayı
oynayabilmek” herkesin harcı olmadığı gibi “jengayı oynamak” keskin bir cesaret
ve duyarlılık ister. Yenilikçi, zeki ve kudretli insanlardır put kıranlar. İster gerçek ister mecazi put olsun.
Reformcu ve sorgulayıcı bir
anlayışın -Müslümanca düşünerekten- her türlü sorunları çözebileceğinden
eminim. Günümüzde “hak ihlalleri, gelişememezlik, gelişmiş bağnazlıklar, çözümsüzlük ve kalıplaşmalar”
sorunlarını çözebilmek ancak reformculuğa bağlıdır. Ve şunu da unutmamalıyız:
sıkıca bağlandığımız, bağlanırken farkında bile olmadığımız bazı tabuların şuan
varlığı bizim suçumuzdur. Herkes kendindeki ve sistemlerindeki putları
alaşağı etmelidir.
Put kıranların en güzeli hz.
Muhammed’e (sav.) benzeyebilmek, statükocularla başa çıkabilmek ve döndüğümüz
çarkı farketmek dileği ile...
Yusuf GÜÇLÜ
*Rasim Özdenören, Müslümanca
düşünme üzerine denemeler, İslam ve Gelenekçilik.
Yorumlar