Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

KUDÜSTE EZAN SESLERİ

Ağladım.. ağladım göz yaşı keselerimde yaş kalmayana dek Kudüs'ü dinledim o gece yarısında, iyice anlayana dek...  Başım ağrıyor, kaşlarım ağırlaşıyor düşündükçe hali, Selahaddin'in niye gülmediği şimdi daha da belli... Her zerremle utanıyorum şu anki halimden, Benim imanım eksik mi Selahaddin'inkinden?  Anadolu'dan geçen Haçlılara niye dur dedi atalarımız? O zamanlar namusumuza ne güzel sahip çıkarmışız. Şimdi kim nerde ne yapıyor bizi hiç alakadar eder mi? Gerici değiliz biz ayol biraz modern olalım değil mi?  Lanet olsun bizi bu hallere düşürenlere! Dünya ile oyalayıp gözümüze perde çekenlere. Yazıklar olsun elbet, bu oyuna düşen bizlere de! Nasıl oldu da değiştik bu kadar kısa sürede?  KUDÜSTE EZAN SESLERİ YOK ama sesimiz çıkmıyor! Memnun muyuz halimizden, niye kimse uyanmıyor? Bu duruma sela gerek, bari Kudüs'te o okunsa, Ama doğru, onu okuyacak müezzin de maphusta...  Nasıl hesap vereceğiz o çetin sorgu gününde? Gözlerimizi yummadan kör olmuşuz yeryüzünde....

DEĞİŞİM

 Dikkatimi celbeden ve üzerinde kısaca duracağımız bu mes'eleyi hayatımızda tatbîk etme konusunda kendimize olan inancımızı arttıracağını düşündüğüm, Hindistan'da kullanılan bir fil yetiştirme metodu şöyledir:

Filler daha yeni doğduklarında o küçücük halleriyle ayaklarından zincirlerle kazıklara bağlanırlar. Özgürlük umudu ile, yavru filler yıllarca o zincirleri kırmak, kazıklardan kurtulmak için sürekli uğraşır dururlar, ama nafile. Çünkü bünyeleri böyle zor bir işi yapmaya müsait değildir henüz. Aradan yıllar geçer, küçük filler dev yetişkin fillere dönüşür. O zincirlerden kurtulacak güçleri vardır artık. Ama denemezler bile. Çünkü bir şeylerin değişemeyeceğine, artık hür olamayacaklarına inanmışlardır.

Aslında ben bunu en başta da söylediğim gibi sadece bir fil yetiştirme metodu olarak görmememiz gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hayatımızda ne zaman istediğimiz insan olma yolunda bir değişiklik yapacak olsak bizi engelleyen yegâne şey, buradadır. Nedir o? İnanmamak. Bu değişimin bizi daha iyisi yapacağına, hedefimize bir adım daha yaklaştıracağına, aldığı şeylerden daha çoğunu bize kazandıracağına inanmamak. Ama her şeyden önce, hani bir söz vardır ya, "ağaç mısın, yanlış yerdeysen o zaman yerini değiştir" diye. Bir ağaç olmadığımıza ve eğer istersek istediğimiz şekilde bir şeyleri değiştirebileceğimize inanmamak.

Peki değişmek gerçekten mümkün müdür? Yani biz, çevremizin etkisiyle, ailemizin, takıldığımız ortamların ve arkadaşlarımızın etkisiyle oluşan davranışlarımız, alışkanlıklarımız ve düşüncelerimizle ömür boyu yaşamak zorunda mıyız, yoksa doğruların peşinde koşmaya çalışıp bu doğruları gördükçe hayatımıza katıp sürekli kendimizi geliştirerek ve olmamız gereken yere doğru adım atarak oraya ulaşabilir miyiz? 

Bir bardak temiz su düşünelim. Biz bu suyu içtikten sonra vücudumuzda bulunduğu yerlere, hâl ve hareketlerine göre tadı, kokusu, rengi değişiyor ve artık vücuttan dışarı atıldığında ilk baştaki o temiz, berrak sudan eser kalmıyor. İşte bizler de aynı bu bir bardak su gibiyiz. Dünyaya bir bebek masumiyeti ve temizliğinde geldik. Ancak içinde bulunduğumuz ortamlar, davranışlarımız, bağımlılıklarımız, istek ve arzularımız belki de bizi bambaşka bir hâle getirdi. 

Bence, bir yerlerde karşılaşmak dahi istemeyeceğimiz bir insan olmaya doğru bizi sürükleyen bu gidişata kendimiz için bir dur demenin ve değişmenin vakti geldi. Nasıl mı değişeceğiz? Vazgeçerek.

Yanındayken bize hiçbir şey katmadığını, hayatımızda yalnızca kalabalık yaptığını düşündüğümüz bir arkadaşımızdan, hedefimiz için çalışıp çabalamaktan bizi alıkoyan ne varsa hepsinden, içinde bulunduğumuzda bize verilen en büyük nimeti boşa harcadığımızı düşündüğümüz ortamlardan, bazen alışkanlıklarımızdan, bazen istek ve arzularımızdan, bazen rahatımızdan, bazen ise onsuz yapamayacağımızı düşündüğümüz şeylerden, ama hep azalttığımızda hayatımızın değerleneceği şeylerden vazgeçerek, değişeceğiz..   

Değişmek ve daha iyisi olmak her zaman için mümkündür. Yeter ki bizler, ileride kendimizi nerede ve nasıl görmek istiyorsak; onun için bazı şeylerden vazgeçmeyi bilelim. Zîrâ insan bazen kaybettikçe kazanır, unutmayalım.


Eren OCAKLI 

Yorumlar

Ali Haydar SUCU dedi ki…
Öğrenilmiş çaresizlik ve bundan kurtulma çabası hakkında güzel bir çalışma olmuş , kalemine sağlık Eren reis , yazılarının devamını bekliyoruz
Serkan dedi ki…
Ali Haydar kardeşimin dediği gibi “öğrenilmiş çaresizlikten kurtulma çabasına” dair güzel bir yazı olmuş. Aslında öğrenilmişlik çaresizliklerimizin neler olduğunu yada alışkanlıklarımızın bir kısmının bizleri kısıtladığını görmek bazen zihin konforumuzu yükseltiyor. Hatta hayat standartımızı bile yükseltebiliyor. O yüzden alıştığımız şeyleri zaman zaman gözden geçirmeli ve değişmesi gerekenleri değiştirmeliyiz. Ancak hayatta alışkanlıklarımız olması gerektiğini de unutmamak lazım. Her müslümanın hayatında alışkanlık olarak oturmuş rutinleri olmalı. Bunları, Kur’an ve sünnet rehberliğinde oluşturmalı ve ölene kadar sürdürmeliyiz. Sabah ve yatsı namazını camide kılmak gibi, bir kişi hakkında duyduğumuz sözü aktarmamak gibi, gıybet etmemek gibi...
_talhakyk_ dedi ki…
İçinde bulunduğumuz zamanın yegane konularından bir tanesini ele almışsın. Çok güzel bir yazı olmuş. Kalemine gönlüne sağlık kardeşim.

Popüler Yayınlar