Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

KUDÜSTE EZAN SESLERİ

Ağladım.. ağladım göz yaşı keselerimde yaş kalmayana dek Kudüs'ü dinledim o gece yarısında, iyice anlayana dek...  Başım ağrıyor, kaşlarım ağırlaşıyor düşündükçe hali, Selahaddin'in niye gülmediği şimdi daha da belli... Her zerremle utanıyorum şu anki halimden, Benim imanım eksik mi Selahaddin'inkinden?  Anadolu'dan geçen Haçlılara niye dur dedi atalarımız? O zamanlar namusumuza ne güzel sahip çıkarmışız. Şimdi kim nerde ne yapıyor bizi hiç alakadar eder mi? Gerici değiliz biz ayol biraz modern olalım değil mi?  Lanet olsun bizi bu hallere düşürenlere! Dünya ile oyalayıp gözümüze perde çekenlere. Yazıklar olsun elbet, bu oyuna düşen bizlere de! Nasıl oldu da değiştik bu kadar kısa sürede?  KUDÜSTE EZAN SESLERİ YOK ama sesimiz çıkmıyor! Memnun muyuz halimizden, niye kimse uyanmıyor? Bu duruma sela gerek, bari Kudüs'te o okunsa, Ama doğru, onu okuyacak müezzin de maphusta...  Nasıl hesap vereceğiz o çetin sorgu gününde? Gözlerimizi yummadan kör olmuşuz yeryüzünde....

KÜLTÜR ''AMELİYATLARI''

 

  Kültür, toplumların yaşayış ve düşünüş biçimlerinin topluma verdiği maddi manevi tat ve duygu yoğunluğudur. Kültürler geçmişten günümüze kadar bazen yok olmuş bazen erimiş bazen de kaynaşıp güçlenmiştir. İnsanoğlunun varlığından beri insanlığın tümüne hitaben ve genel açıdan bakıldığında, inişli çıkışlı bir tablo oluşturarak, kültürler hep var olmuş ve günümüze kadar genel manada gelişmiştir. Kültürler, kültürü yaşayan insan sayısının artışıyla tabii olarak dallanmış, budaklanmış ve çoğalmıştır. Çok fazla budaklanan insanoğlunun kültür çeşitliliği doğal olarak birbiriyle kaynaşmış ve daha da gelişmiştir.  Kültürler böylece kaynaşarak daha da köklenmiş; daha aromalı, daha tatlı ve daha ahenkli bir oluşum sergilemiştir.

  Kültür insanların atalarından kalan manevi birikim olduğundan herkes için değeri oldukça yüksektir. Manevi duygular insanın yüreğine işler. Memlekete gittiğimizde, şarkılarımız dinlediğimizde, yöresel kıyafetleri gördüğümüzde gönlümüze gelen hoşnutluk, kültürümüze dönüşün sevincinin bir işaretidir.

Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki, kültürlerin sadece bir neden hariç, yapay olarak ayrıştırılmaması gereğidir. Çünkü kültürler, belki binler belki yüzlerce yılla birbirlerine “doğal” bir biçimde sarılmış, birleşmiş, kaynaşmış ve zenginleşmiştir. Kültürlerin kaynaşması zamanın akışıyla kemikleşmiş ve çok sıkı bir biçimde kenetlenmiştir, öyleki çoklu küçük kültürler bazen dev bir büyük kültür meydana getirmiştir. Kenetlenmiş kültürler belli zamandan sonra toplumların “bel kemiği” haline gelmiştir. Ancak şöyle bir parantez de açmak isterim, bahsettiğimiz kaynaşmalar doğal bir biçimde ve çok uzun süre zarfında meydana gelmiştir. Yapay değillerdir. Zira yapay kaynaştırmaların bazen ne kadar tehlikeli ve sorunlu olduğunu ilerde belirteceğiz.

   Küçük ve yöresel kültürler iplik gibi birleşip sıkı ve sağlam bir halat oluşturmuştur. bu halatlar çok büyük toplumların toplu kültürü olduğundan ayrıştırmak, insanların “kültür kaybı” yaşamasına, dolayısıyla yozlaşmasına sebep olur. Bu bir tespihin parçalanmasına benzetilebilir. “Boncukları” bir arada tutan kültür birliğidir (asla menfi milliyet, ırk vb. değildir, bunu iyi anlamak gereklidir.) Dahası bu parçalanma yüzlerce yılın tahrip edilmesi ve yakılması ve geçmişin inkarıdır. Ayrıştırmak tarihe tecavüzdür, zulümdür. İnsanlığa saldırıdır.

   “Yapay kaynaştırma” ise farklı kültür “halat”larından iplikleri seçip başka bir kültür halatına eklemek (bkz. Empoze etmek) veya ondan da kültür iplikleri çıkarıp onun yerine eklemektir. Bir nevi kültür ameliyatıdır. Yapay kaynaştırmayı toplum kendisine yapabilir. Ya da toplum önderleri veya toplumdaki bir kesim grup, topluma farklı kültür iplikleri empoze edebilir. Bunun sonuçları çok çeşitli ve görecelidir.

   Zannımca, yapay kaynaştırma yapılabilir ancak bunun nedeni sadece “dini (inançsal) nedenler” olabilir. Sadece dini nedenler olmasının nedeni de dinin hayat görüşünü tekrardan düzenlemesi ve doğru-yanlış ayırdının dinle değişebilmesidir. Çıkarsal, siyasal, ekonomik vb. Nedenler, ameliyat dikişlerinin sökülmesine ve kültürün dağılıp parçalanarak perişan olabilmesine neden olabilmektedir ve geçmişte de böyle olmuştur. Eğer toplum bulunduğu dinden vazgeçer ve daha doğru bulduğu bir dine geçerse “kültür seçilimi” sağlıklı bir ameliyat gibi gerçekleşmiş olur. Çünkü artık toplumun hayat görüşü değişmiştir ve buna göre yeni bir “kültür seçilimi” yapılmalıdır. Böylece dini değişimin getirdikleri kültürü düzenler ve yeniden toplar.  Bu değişimin en net örnekleri Müslüman olmuş topluluklardadır. Müslüman olan topluluklarda bu kültür değişimi sağlıklı bir şekilde gerçekleşmiştir. Müslüman olan toplumlar, kültürlerini dinlerine göre düzenlemiş, tekrar toplumun kültürü kemikleşmiş hatta batıl inançlarından döndükleri için bir daha değişmemek üzerine taşlaşmıştır.

Ancak inançsal nedenler dışında, farklı emeller için yapılan kültür ipliği değişimleri hüsranla sonuçlanmaya mahkûm olduğu gibi dünya kültür mirasına bir hakaret ve kültür güzelliklerine tecavüz ettiğinden adaletsizlik ve zülumdur. Bu, kültürün yozlaştırılmasından başka bir şey de değildir.

Maalesef 19.yy dan itibaren bazı osmanlı aydınları bu katliamı yapmaya başlatmış ve günümüze kadar bu durum çok vahim bir şekilde yapılagelmiştir. Bunun oldukça temelli ve somut kanıtları vardır.  “eski, eski olduğu için değil, kötü olduğu için atılır; yeni yeni olduğu için değil iyi olduğu için alınır.” düşüncesini  benimseyememiş ve anlayamamış bazı “aydın”larımız, o dönemin modası olduğunca modernleşme ve muasırlaşma adı altına batılı kültür ipliklerini topluma nakletmeye çalışmış ve kısmen başarılı olmuşlardır. Bu “aydın”ların imanların zayıf olduğunu da kültür halatımızdan dinimiz çıkarmaya çalıştıklarından anlaşılacaktır. Binlerce yılda oluşan “iplikler” bir dönemin modasıyla aniden gerici olmuş ve toplumun kültürünü değiştirip tekrardan kaynaştıran “din” eskimiştir.

Toplumda çok tesiri olan bu aydınlar 200 yıllık sürede dili, örfü, adeti, yaşayışları yozlaştırmış, dini yaşantıyı yozlaştırmaya teşebbüs etmiş, toplumu çeşitli yollarla dinlerinden ayırmaya çalışmıştır. Net bir örnek olarak dilin zayıflamasından bahsedecek olursak bugün stres diye nitelendirdiğimiz kavram 50-100 sene önce stresin alternatifi olarak: gam, gussa, kasvet, keder, melal, inkisar, ıstırap, hüzün, kahır, yeis, efkar, tasa dert, mihnet, elem, dert, üzüntü, sıkıntı, kaygı, menduh, küruret, dilhun, hicran, vehim evham... olarak nitelendirilebiliyordu. Ama ne oldu? dil “yozlaştı” bu şiiri de romanı da hikayeyi de manayı da konuşmayı da dilin maneviyatını da etkiledi.

Ilginç olan şudur ki bazı insanlarımız hala yozlaştırıldığının dahi farkına varamamıştır. Kültürünün nasıl biçildiğini anlayamamıştır. Anlamak da istemiyordur. nitekim öyle bir biçimde eğitilmiştir ki tüm dış fikirlere kapalı hale gelmiş, kara propagandalarla nefretleri dış fikirlere kusturulmuştur. “gerici, hain, yobaz, bağnaz, çomar” atıfları bunun güzel bir örneğidir. Evet, kültüre aşılanan yeni iplikçikleri benimsetmeye çalışan “aydınlar” kısmen başarılı olmuşlar, etrafına duvar örüp kafasına gözlük takan yeni bir nesil yetiştirmişlerdir. Bu neslin nesilleri daha da kapalı daha da “cehli mürekkep” olmuşlardır.

Necip fazılın şiirinden:

akıl gelecek ki, akıllar delirecek.

Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek

Anlaşılmak dileğiyle...



 İsimsiz  Düşünür

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar