Öne Çıkan Yayın
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
KÜLTÜR ''AMELİYATLARI''
Kültür, toplumların yaşayış ve
düşünüş biçimlerinin topluma verdiği maddi manevi tat ve duygu yoğunluğudur.
Kültürler geçmişten günümüze kadar bazen yok olmuş bazen erimiş bazen de
kaynaşıp güçlenmiştir. İnsanoğlunun varlığından beri insanlığın tümüne hitaben
ve genel açıdan bakıldığında, inişli çıkışlı bir tablo oluşturarak, kültürler
hep var olmuş ve günümüze kadar genel manada gelişmiştir. Kültürler, kültürü
yaşayan insan sayısının artışıyla tabii olarak dallanmış, budaklanmış ve
çoğalmıştır. Çok fazla budaklanan insanoğlunun kültür çeşitliliği doğal olarak
birbiriyle kaynaşmış ve daha da gelişmiştir.
Kültürler böylece kaynaşarak daha da köklenmiş; daha aromalı, daha tatlı
ve daha ahenkli bir oluşum sergilemiştir.
Kültür insanların atalarından
kalan manevi birikim olduğundan herkes için değeri oldukça yüksektir. Manevi
duygular insanın yüreğine işler. Memlekete gittiğimizde, şarkılarımız
dinlediğimizde, yöresel kıyafetleri gördüğümüzde gönlümüze gelen hoşnutluk,
kültürümüze dönüşün sevincinin bir işaretidir.
Ancak dikkat edilmesi gereken bir
husus vardır ki, kültürlerin sadece bir neden hariç, yapay olarak
ayrıştırılmaması gereğidir. Çünkü kültürler, belki binler belki yüzlerce yılla
birbirlerine “doğal” bir biçimde sarılmış, birleşmiş, kaynaşmış ve zenginleşmiştir.
Kültürlerin kaynaşması zamanın akışıyla kemikleşmiş ve çok sıkı bir biçimde
kenetlenmiştir, öyleki çoklu küçük kültürler bazen dev bir büyük kültür meydana
getirmiştir. Kenetlenmiş kültürler belli zamandan sonra toplumların “bel
kemiği” haline gelmiştir. Ancak şöyle bir parantez de açmak isterim,
bahsettiğimiz kaynaşmalar doğal bir biçimde ve çok uzun süre zarfında meydana
gelmiştir. Yapay değillerdir. Zira yapay kaynaştırmaların bazen ne kadar
tehlikeli ve sorunlu olduğunu ilerde belirteceğiz.
Küçük ve yöresel kültürler iplik
gibi birleşip sıkı ve sağlam bir halat oluşturmuştur. bu halatlar çok büyük
toplumların toplu kültürü olduğundan ayrıştırmak, insanların “kültür kaybı”
yaşamasına, dolayısıyla yozlaşmasına sebep olur. Bu bir tespihin parçalanmasına
benzetilebilir. “Boncukları” bir arada tutan kültür birliğidir (asla menfi
milliyet, ırk vb. değildir, bunu iyi anlamak gereklidir.) Dahası bu parçalanma
yüzlerce yılın tahrip edilmesi ve yakılması ve geçmişin inkarıdır. Ayrıştırmak
tarihe tecavüzdür, zulümdür. İnsanlığa saldırıdır.
“Yapay kaynaştırma” ise farklı
kültür “halat”larından iplikleri seçip başka bir kültür halatına eklemek (bkz.
Empoze etmek) veya ondan da kültür iplikleri çıkarıp onun yerine eklemektir.
Bir nevi kültür ameliyatıdır. Yapay kaynaştırmayı toplum kendisine yapabilir.
Ya da toplum önderleri veya toplumdaki bir kesim grup, topluma farklı kültür
iplikleri empoze edebilir. Bunun sonuçları çok çeşitli ve görecelidir.
Zannımca, yapay kaynaştırma
yapılabilir ancak bunun nedeni sadece “dini (inançsal) nedenler” olabilir.
Sadece dini nedenler olmasının nedeni de dinin hayat görüşünü tekrardan
düzenlemesi ve doğru-yanlış ayırdının dinle değişebilmesidir. Çıkarsal,
siyasal, ekonomik vb. Nedenler, ameliyat dikişlerinin sökülmesine ve kültürün dağılıp
parçalanarak perişan olabilmesine neden olabilmektedir ve geçmişte de böyle
olmuştur. Eğer toplum bulunduğu dinden vazgeçer ve daha doğru bulduğu bir dine
geçerse “kültür seçilimi” sağlıklı bir ameliyat gibi gerçekleşmiş olur. Çünkü
artık toplumun hayat görüşü değişmiştir ve buna göre yeni bir “kültür seçilimi”
yapılmalıdır. Böylece dini değişimin getirdikleri kültürü düzenler ve yeniden
toplar. Bu değişimin en net örnekleri
Müslüman olmuş topluluklardadır. Müslüman olan topluluklarda bu kültür değişimi
sağlıklı bir şekilde gerçekleşmiştir. Müslüman olan toplumlar, kültürlerini
dinlerine göre düzenlemiş, tekrar toplumun kültürü kemikleşmiş hatta batıl
inançlarından döndükleri için bir daha değişmemek üzerine taşlaşmıştır.
Ancak inançsal nedenler dışında,
farklı emeller için yapılan kültür ipliği değişimleri hüsranla sonuçlanmaya
mahkûm olduğu gibi dünya kültür mirasına bir hakaret ve kültür güzelliklerine
tecavüz ettiğinden adaletsizlik ve zülumdur. Bu, kültürün yozlaştırılmasından
başka bir şey de değildir.
Maalesef 19.yy dan itibaren bazı
osmanlı aydınları bu katliamı yapmaya başlatmış ve günümüze kadar bu durum çok
vahim bir şekilde yapılagelmiştir. Bunun oldukça temelli ve somut kanıtları
vardır. “eski, eski olduğu için değil,
kötü olduğu için atılır; yeni yeni olduğu için değil iyi olduğu için alınır.”
düşüncesini benimseyememiş ve
anlayamamış bazı “aydın”larımız, o dönemin modası olduğunca modernleşme ve
muasırlaşma adı altına batılı kültür ipliklerini topluma nakletmeye çalışmış ve
kısmen başarılı olmuşlardır. Bu “aydın”ların imanların zayıf olduğunu da kültür
halatımızdan dinimiz çıkarmaya çalıştıklarından anlaşılacaktır. Binlerce yılda
oluşan “iplikler” bir dönemin modasıyla aniden gerici olmuş ve toplumun
kültürünü değiştirip tekrardan kaynaştıran “din” eskimiştir.
Toplumda çok tesiri olan bu
aydınlar 200 yıllık sürede dili, örfü, adeti, yaşayışları yozlaştırmış, dini
yaşantıyı yozlaştırmaya teşebbüs etmiş, toplumu çeşitli yollarla dinlerinden
ayırmaya çalışmıştır. Net bir örnek olarak dilin zayıflamasından bahsedecek
olursak bugün stres diye nitelendirdiğimiz kavram 50-100 sene önce stresin
alternatifi olarak: gam, gussa, kasvet, keder, melal, inkisar, ıstırap, hüzün,
kahır, yeis, efkar, tasa dert, mihnet, elem, dert, üzüntü, sıkıntı, kaygı,
menduh, küruret, dilhun, hicran, vehim evham... olarak nitelendirilebiliyordu.
Ama ne oldu? dil “yozlaştı” bu şiiri de romanı da hikayeyi de manayı da
konuşmayı da dilin maneviyatını da etkiledi.
Ilginç olan şudur ki bazı
insanlarımız hala yozlaştırıldığının dahi farkına varamamıştır. Kültürünün
nasıl biçildiğini anlayamamıştır. Anlamak da istemiyordur. nitekim öyle bir
biçimde eğitilmiştir ki tüm dış fikirlere kapalı hale gelmiş, kara
propagandalarla nefretleri dış fikirlere kusturulmuştur. “gerici, hain, yobaz,
bağnaz, çomar” atıfları bunun güzel bir örneğidir. Evet, kültüre aşılanan yeni
iplikçikleri benimsetmeye çalışan “aydınlar” kısmen başarılı olmuşlar, etrafına
duvar örüp kafasına gözlük takan yeni bir nesil yetiştirmişlerdir. Bu neslin nesilleri
daha da kapalı daha da “cehli mürekkep” olmuşlardır.
Necip fazılın şiirinden:
akıl gelecek ki, akıllar
delirecek.
Ve bir devrim, evvela devrimi
devirecek
Anlaşılmak dileğiyle...
İsimsiz Düşünür
Yorumlar