Ana içeriğe atla

Öne Çıkan Yayın

KUDÜSTE EZAN SESLERİ

Ağladım.. ağladım göz yaşı keselerimde yaş kalmayana dek Kudüs'ü dinledim o gece yarısında, iyice anlayana dek...  Başım ağrıyor, kaşlarım ağırlaşıyor düşündükçe hali, Selahaddin'in niye gülmediği şimdi daha da belli... Her zerremle utanıyorum şu anki halimden, Benim imanım eksik mi Selahaddin'inkinden?  Anadolu'dan geçen Haçlılara niye dur dedi atalarımız? O zamanlar namusumuza ne güzel sahip çıkarmışız. Şimdi kim nerde ne yapıyor bizi hiç alakadar eder mi? Gerici değiliz biz ayol biraz modern olalım değil mi?  Lanet olsun bizi bu hallere düşürenlere! Dünya ile oyalayıp gözümüze perde çekenlere. Yazıklar olsun elbet, bu oyuna düşen bizlere de! Nasıl oldu da değiştik bu kadar kısa sürede?  KUDÜSTE EZAN SESLERİ YOK ama sesimiz çıkmıyor! Memnun muyuz halimizden, niye kimse uyanmıyor? Bu duruma sela gerek, bari Kudüs'te o okunsa, Ama doğru, onu okuyacak müezzin de maphusta...  Nasıl hesap vereceğiz o çetin sorgu gününde? Gözlerimizi yummadan kör olmuşuz yeryüzünde....

MEDYA KİNİMİN İRDELENİŞİ

  Son zamanlarda, özellikle bu sene tüm medyadan, kitle iletişim araçlarından rahatsız olduğumu fark ettim. Hatta rahatsızlıktan çok bir tiksinti baş gösterdi diyebilirim. Evet, bunlardan kopmadım ancak her televizyonun önünden geçişimde, Youtube trendlerine girdiğimde, İnstagram ana sayfasına girince kalbimde bir nebze nefret ve öfke hissettim.  Yok, yok aslında kinliydim bunlara.  Bu kin her sosyal medyaya girişimde, her dizi izlediğimde arttıkça artıyor ve sanırım artmaya devam da edecek. Bunun nedeninden kuşkulanınca ve irdelemek isteyince hem kendime hem de size bir yazı yazmalıyım dedim.

 Kitle iletişim araçları yayıldıkça ve hitap kitlesi arttıkça, kitleler üzerindeki etkisi de fark edilince, bazı insanlar bazen art niyetle bazense art niyet beslemeden ideolojilerini ellerindeki güç durumuna göre kitleleri etkileyen araçlara yerleştirdiler. Bunlar bazen tiyatro oldu, bazen edebiyat oldu, bazen resim oldu, bazen diziler ve filmler oldu, bazen sosyal medya, bazen gazete ve radyolar oldu.  Elbette ki benim bunlarla derdim yok. İnsanların haklı buldukları fikirleri veya dinleri birbirine yaymaya çalışması gayet doğal ve beklenen bir şeydir. Peki bunları doğal buluyorsam, nedir benim derdim?

 İnsanlar ideolojilerini ciddi bir şekilde yaymaya çalışıyor. Benim derdimse ideolojilerin yayılması değildir, insanlar doğru bildiklerini başkalarına yayma çalışır. Benim derdim “ideolojiler”dir ve “ideolojilerin yayılım hızı”dır.  Derdim olan ideolojilerin çoğu da İslam hikmetinin eksikliğini doldurmaya çalışan veya küfür kaynaklı ideolojilerdir.

 Evet benim sorunum İslam hikmetlerinin karşısında durup güya İslam hikmetleriyle yarışan ideolojilerledir. Derdim, İlahi İslam hikmetine karşın insani ideolojilerin -bir nevi karanlığın ve imani cehaletin- haksız olmasına, temelsiz olmasına, Kuran-ı Kerimden gelen nurun keskin kılıcıyla kesilebilir olmasına rağmen cehaletin ve küfür kaynaklı ideolojilerin, sanki ilahi İslam hikmetinden üstünmüşçesine bu kadar hızlı yayılmasıdır.  Bu yayılmanın kitleleri etkileyen araçlarla bu kadar etkili ve çabuk yapılması benim derdimdir. Karanlık aydınlığı yenmez diyorduk, teoride öyleydi ancak pratikte -en azından günümüzde- öyle değil.  Karanlığın aydınlıktan önce her şeye ulaşması bu inanılmaz yayılım hızı nedeniyledir.

 Her televizyon açtığımda her dizi izlerken bilinç altı operasyonları yapan bu yayınların insanların beynine yavaş yavaş girmesini görmüşümdür. Dizilerinin nasıl propaganda yaptığını, insanların nefretle doldurulduğunu, kanıksamanın, diğer bir deyişle normalleştirmenin beyinlere nasıl işendiğini görmüşümdür. Tarihi dizilerle toplumun nasıl kutuplaştırıldığını, yaz dizileriyle aklı pak gençlerin beyinlerinin nasıl sulandırıldığını ve uyuşturulduğunu, terörist-mafya dizileriyle kin ve nefretin beyne nasıl empoze edildiğini, tiyatrolarda, hakikatin üzerine konuşması gereken ağzın nasıl arsızca kahkaha attığını, bir şeyleri düşünmesi, irdelemesi gereken aklın nasıl boş şeylere kaydığını,  youtube sayesinde cehaletin nasıl yayıldığını görmüşümdür. Twitter da cehalet rezaletini görüp ağzımı açtığımda nasıl aşağılandığımı ve ellerimin nasıl boş kaldığını görmüşümdür.   Evet, küfri ideolojiler yayılırken yanlarında pisliklerini de getirmişlerdir. Asıl ahir zamanın fitnesi budur, bu yayılımdır, daha doğrusu yayılımın bu denli hızlı olmasıdır. İşte her televizyonu açtığımda ve her magazin haberini google önüme sunduğunda kinlenmemin nedeni bunlardır. Aklın sömürülüşünü ve çıkar için balyozlarla demir gibi işlendiğini görüyorum.

“Kanka haklısın ama ben konuya odaklanıyorum, gereksiz duyar kasma filmini izle.”

 Neden yayın organlarının, medyanın, gazetelerin, edebiyatın, tiyatronun zihinsizleştirmesine karşı düşünmüyoruz? Neden ellerimizde çekirdek, kanepede uzanıp zamanımızı kültürümüzden uzak yabancı dizileri izleyerek harcamayı, derin ve entelektüel olarak kolay olmayan ''bu yabancı dizilerin  topluma verdiklerini ve vermediklerini, neyi niye verdiğini ve niye vermediğini“ konuşmaya, dahası düşünmeye tercih ediyoruz?  Türk tiyatrolarındaki algı operasyonlarını konuşmamız gerekirken neden kalitesiz mizah tutkunu olup dilimiz tutuluyor?. Neden yabancı dizilerde beyne çakılan çiviler yorumlanmıyor? Neden Netflix, dizi incelemesi yapılırken, Netflixin verdiği propagandalar, verdiği fikir akımları, dayattıkları bilinç altı operasyonları tartışılmıyor? Tüm Türk dizilerinde (istisnasız) gayri İslami ideolojiler insanlara dayatılırken neden tıpış tıpış uyuyoruz anlayamıyorum.  Beğenmiyorsak izlememeliyiz, insanlığı ilgilendiren şeylerden bahsetmemeliyiz. Böyle mi diyeceğiz?

 “Sen de amma yaptın ha,  Osmanlıda yaşamıyorsun, kime ne dayatılıyorsa sana ne!, kimseye karışmaya hakkın var mı, Hem İslam toplumu değil ki burası.”

“Eee islam toplum değil ama...”

 Yuları kaptırdık mı yoksa? ee, artık gerçek anlamda İslam toplum yoksa konuşamaz mıyız? Hayır, belki yuları elden kaçırdık. Belki insanlar müslümanım deyip müslüman gibi düsünmüyoruz, belki halkın kalbi nurdan uzaklaştı, belki halkın kafası bulandı, ancak karanlığın ne kadar yayıldığı bir çağda dahi olsak aydınlık illaki ve illaki üstün gelecektir. Peygamberimiz vahyi açıklarken etrafı zifiri karanlıkta iken kur’an-ı mu’ciz-ül beyan’ın  (açıklamalarıyla insanları acize düşüren Kur’an) nuru ve ışığıyla karanlığı, küfrü ve zülümatı kesin bir surette yardı.

 Biz de “tek ve ebedi önderimiz, ilk öğretmenimiz” Hz. Muhammed’i örnek alarak karanlığı yarabiliriz. Bize gereken azim, güç, sabır ve iradenin verdiği kılıçlardır. Karanlığı yarmak için bize gereken önce olan bitenleri anlamak ve anlatmak, sonra zihinlerimizi ve zihinleri küfürden ve karanlıktan temizlemek, sonra da hem kendimizi hem toplumuzu peygamberimizin “aydınlık savaşçıları” ordusuna katmaktır.

 İsimsiz Düşünür 

Yorumlar

Ali Haydar SUCU dedi ki…
çok haklısınız.

Popüler Yayınlar