Öne Çıkan Yayın
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
MEDYA KİNİMİN İRDELENİŞİ
Son zamanlarda, özellikle bu sene tüm medyadan, kitle iletişim araçlarından rahatsız olduğumu fark ettim. Hatta rahatsızlıktan çok bir tiksinti baş gösterdi diyebilirim. Evet, bunlardan kopmadım ancak her televizyonun önünden geçişimde, Youtube trendlerine girdiğimde, İnstagram ana sayfasına girince kalbimde bir nebze nefret ve öfke hissettim. Yok, yok aslında kinliydim bunlara. Bu kin her sosyal medyaya girişimde, her dizi izlediğimde arttıkça artıyor ve sanırım artmaya devam da edecek. Bunun nedeninden kuşkulanınca ve irdelemek isteyince hem kendime hem de size bir yazı yazmalıyım dedim.
Kitle iletişim araçları
yayıldıkça ve hitap kitlesi arttıkça, kitleler üzerindeki etkisi de fark
edilince, bazı insanlar bazen art niyetle bazense art niyet beslemeden ideolojilerini
ellerindeki güç durumuna göre kitleleri etkileyen araçlara yerleştirdiler.
Bunlar bazen tiyatro oldu, bazen edebiyat oldu, bazen resim oldu, bazen diziler
ve filmler oldu, bazen sosyal medya, bazen gazete ve radyolar oldu. Elbette ki benim bunlarla derdim yok.
İnsanların haklı buldukları fikirleri veya dinleri birbirine yaymaya çalışması
gayet doğal ve beklenen bir şeydir. Peki bunları doğal buluyorsam, nedir benim
derdim?
İnsanlar ideolojilerini ciddi bir
şekilde yaymaya çalışıyor. Benim derdimse ideolojilerin yayılması değildir,
insanlar doğru bildiklerini başkalarına yayma çalışır. Benim derdim
“ideolojiler”dir ve “ideolojilerin yayılım hızı”dır. Derdim olan ideolojilerin çoğu da İslam
hikmetinin eksikliğini doldurmaya çalışan veya küfür kaynaklı ideolojilerdir.
Evet benim sorunum İslam
hikmetlerinin karşısında durup güya İslam hikmetleriyle yarışan
ideolojilerledir. Derdim, İlahi İslam hikmetine karşın insani ideolojilerin
-bir nevi karanlığın ve imani cehaletin- haksız olmasına, temelsiz olmasına,
Kuran-ı Kerimden gelen nurun keskin kılıcıyla kesilebilir olmasına rağmen
cehaletin ve küfür kaynaklı ideolojilerin, sanki ilahi İslam hikmetinden
üstünmüşçesine bu kadar hızlı yayılmasıdır.
Bu yayılmanın kitleleri etkileyen araçlarla bu kadar etkili ve çabuk
yapılması benim derdimdir. Karanlık aydınlığı yenmez diyorduk, teoride öyleydi
ancak pratikte -en azından günümüzde- öyle değil. Karanlığın aydınlıktan önce her şeye ulaşması
bu inanılmaz yayılım hızı nedeniyledir.
Her televizyon açtığımda her dizi
izlerken bilinç altı operasyonları yapan bu yayınların insanların beynine yavaş
yavaş girmesini görmüşümdür. Dizilerinin nasıl propaganda yaptığını, insanların
nefretle doldurulduğunu, kanıksamanın, diğer bir deyişle normalleştirmenin
beyinlere nasıl işendiğini görmüşümdür. Tarihi dizilerle toplumun nasıl
kutuplaştırıldığını, yaz dizileriyle aklı pak gençlerin beyinlerinin nasıl
sulandırıldığını ve uyuşturulduğunu, terörist-mafya dizileriyle kin ve nefretin
beyne nasıl empoze edildiğini, tiyatrolarda, hakikatin üzerine konuşması
gereken ağzın nasıl arsızca kahkaha attığını, bir şeyleri düşünmesi, irdelemesi
gereken aklın nasıl boş şeylere kaydığını,
youtube sayesinde cehaletin nasıl yayıldığını görmüşümdür. Twitter da
cehalet rezaletini görüp ağzımı açtığımda nasıl aşağılandığımı ve ellerimin
nasıl boş kaldığını görmüşümdür. Evet,
küfri ideolojiler yayılırken yanlarında pisliklerini de getirmişlerdir. Asıl
ahir zamanın fitnesi budur, bu yayılımdır, daha doğrusu yayılımın bu denli
hızlı olmasıdır. İşte her televizyonu açtığımda ve her magazin haberini google
önüme sunduğunda kinlenmemin nedeni bunlardır. Aklın sömürülüşünü ve çıkar için
balyozlarla demir gibi işlendiğini görüyorum.
“Kanka haklısın ama ben konuya
odaklanıyorum, gereksiz duyar kasma filmini izle.”
Neden yayın organlarının,
medyanın, gazetelerin, edebiyatın, tiyatronun zihinsizleştirmesine karşı
düşünmüyoruz? Neden ellerimizde çekirdek, kanepede uzanıp zamanımızı kültürümüzden uzak yabancı dizileri izleyerek harcamayı, derin ve entelektüel olarak kolay olmayan ''bu yabancı dizilerin topluma
verdiklerini ve vermediklerini, neyi niye verdiğini ve niye vermediğini“
konuşmaya, dahası düşünmeye tercih ediyoruz?
Türk tiyatrolarındaki algı operasyonlarını konuşmamız gerekirken neden
kalitesiz mizah tutkunu olup dilimiz tutuluyor?. Neden yabancı dizilerde beyne
çakılan çiviler yorumlanmıyor? Neden Netflix, dizi incelemesi yapılırken, Netflixin verdiği propagandalar, verdiği fikir akımları, dayattıkları bilinç
altı operasyonları tartışılmıyor? Tüm Türk dizilerinde (istisnasız) gayri İslami
ideolojiler insanlara dayatılırken neden tıpış tıpış uyuyoruz
anlayamıyorum. Beğenmiyorsak
izlememeliyiz, insanlığı ilgilendiren şeylerden bahsetmemeliyiz. Böyle mi
diyeceğiz?
“Sen de amma yaptın ha, Osmanlıda yaşamıyorsun, kime ne dayatılıyorsa
sana ne!, kimseye karışmaya hakkın var mı, Hem İslam toplumu değil ki burası.”
“Eee islam toplum değil ama...”
Yuları kaptırdık mı yoksa? ee, artık gerçek anlamda İslam toplum yoksa
konuşamaz mıyız? Hayır, belki yuları elden kaçırdık. Belki insanlar müslümanım
deyip müslüman gibi düsünmüyoruz, belki halkın kalbi nurdan uzaklaştı, belki
halkın kafası bulandı, ancak karanlığın ne kadar yayıldığı bir çağda dahi olsak
aydınlık illaki ve illaki üstün gelecektir. Peygamberimiz vahyi açıklarken
etrafı zifiri karanlıkta iken kur’an-ı mu’ciz-ül beyan’ın (açıklamalarıyla insanları acize düşüren
Kur’an) nuru ve ışığıyla karanlığı, küfrü ve zülümatı kesin bir surette yardı.
Biz de “tek ve ebedi önderimiz,
ilk öğretmenimiz” Hz. Muhammed’i örnek alarak karanlığı yarabiliriz. Bize
gereken azim, güç, sabır ve iradenin verdiği kılıçlardır. Karanlığı yarmak için
bize gereken önce olan bitenleri anlamak ve anlatmak, sonra zihinlerimizi ve
zihinleri küfürden ve karanlıktan temizlemek, sonra da hem kendimizi hem
toplumuzu peygamberimizin “aydınlık savaşçıları” ordusuna katmaktır.
İsimsiz Düşünür
Yorumlar